Sick of Myself: İlişki içinde bir varlık-yokluk meselesi
- aysenurcelik1
- 7 Eki 2023
- 7 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 18 Oca 2024
Başta görülmek ve duyulmak isteriz, en temelde bu vardır. Dünyaya gelişimiz itibariyle henüz ilk zamanlarımızda, önce görülmemiz ve duyulmamız gerekir ki devamında hayatta kalmamızı sağlayacak fiziksel ve ruhsal besinler bakım verenlerimiz tarafından bize verilsin.
Eğer bebeklik ve çocukluğumuzda bu ve bunun türevi olan birçok ihtiyaca, sevgi, saygı, güven gibilerine doyduysak, ileriki yaşlarımızda da bu konular bizim uğraş alanımız olmuyor. Olumlu bir kimlik algısı inşa etmiş oluyor ve koşullar uygun olduğu sürece mutlu, kendimizle barış içinde, keyifli, üretken bir hayat sürüyoruz. Ancak geçmişte bir şekilde duygusal ihtiyaçlarımızdan uzunca süre mahrum kalmışsak, yetişkinlikte o ihtiyaç bizim için bir mesele haline gelebiliyor ve kendimizi bu ihtiyacı doyurmakla uğraşırken bulabiliyoruz.
Sick of Myself filminin ana karakteri Signe’nin de bir kimlik meselesi olduğunu görüyoruz. Sanki o, kim olduğu, nasıl bir insan olduğu, insanlara kendisini ne olacak tanıtacağı konusunda bir arayışta gibi… Bir yerde “insanlar komik olduğumu söylerler” diyor; başka bir yerde “saldırı gibi durumlarda yardım sunmaya elverişli bir doğam vardır benim” diyor… Bunun gibi kendisini tanımlamaya çalıştığı örnekler görüyoruz yer yer. Ancak buralarda, geçmişten bugüne kendini nasıl tanıyorsa başkalarına da onu anlatıyor değil de; nasıl onay alacak ve ilgi görecekse, ona göre ve hatta biraz da rast gele ilerliyor.
Ana karakter Signe’yi filmin akışı içinde incelemeye geçmeden önce, onu anlamaya çalışırken bize bir perspektif sağlaması açısından şunları ekleyebilirim: Bir bebek olarak hayatta kalabilmek için temel olan o görülme ve duyulmanın sonrasında, henüz yeni yeni annemizden ayrı bir varlık olduğumuzun ayırdına varırken, başkasının, bakım verenlerimizin bakışı, şahitliği, yaptıklarımıza tepkileri bizim ayrı bir birey olarak varlığımızın onayı, ispatı olur. Bunu bir şekilde yetişkinliğe de taşırız. Varlık-yokluk bir mesele olmaya her zaman devam eder. Ama yoğun bir mahrumiyetimiz yoksa bu konu hayatımızda baskın olmaz. Fakat Signe için durum öyle değil. O hem günümüzde onu yok sayacak bir partner seçmiş, hem de varsayım o ki göre geçmişte fazlasıyla yok sayılmış. Derken bir türlü alamadığı ya da aldığını hissedemediği bu görülme ihtiyacını karşılamak için fazlasıyla çok çabalar halde görüyoruz onu.

Birilerinin ilgisi için oldukça uğraş gösteren Signe, varsayabiliriz ki küçük yaşlarda, görülmeyi ve dünyada yeri olan bir birey olarak varlığının tanındığını yeterince hissetseydi, ilerleyen zamanlarda sağlıklı bir ruhsal gelişim için başka ihtiyaçlarına sıra gelebilecekti. Anlaşılmak, beğenilmek, bağımsızlaşmak gibi ihtiyaç ve arzuları olabilirdi. İşler yolunda gitse ve tüm bunların da katkısıyla belirli ve olumlu bir kimlik inşa etmiş olsa, kendisini “ben şöyle şöyle bir insanımdır” cümleleriyle gelişigüzel özellikler seçerek değil de hakikaten de kendisinin kim olduğunu bilerek tanıtabilecekti diğerlerine.
Signe’nin öyküsüne dair bu tahminleri yapabiliyoruz. Onun geçmişten bugüne taşıdığı çok büyük bir yoksunluğu olsa gerek. Sırasıyla, kimlik inşa etmekten; sevilme, bir birey olarak saygı duyulma, değer görme gibilerinden dahi önce, başlı başına en temel olan görülmek konusuyla ilgili güçlü bir mahrumiyet yaşıyor olmalı. Signe takdir görmek, arzulanmak, saygı görmek için de yine büyük uğraşlar içinde olabilirdi. Bunlar için çabalıyor olsa, yine de en azından görülme ihtiyacı kısmında doygunluğu olduğunu bilebilirdik. Ancak burada henüz en temelden başlayan bir mahrumiyet görüyoruz.
Aslında fikirleriyle, sohbetiyle, Thomas’ın sanatına katkısıyla değer görmeye çabaladığını görmüştük başlarda. Ama her seferinde bu uğraşları erkek arkadaşı tarafından kesintiye uğruyordu. Bu arada bu ikili bir tür hırsızlığa sanat adını vermiş bulunuyorlar ve çoğunlukla Thomas Signe’nin desteğini alsa da başkalarına süreci onun eşlikçiliğini tamamen yok ederek anlatıyor…
Şimdi biraz da filmdeki akışta bakalım Signe’ye… Öncelikle partnerinin lüks restorandan pahalı şarap çalma macerasına gönüllü olarak eşlik ettiğini görüyoruz. Sebebini o esnada anlayamadığımız bir şartı var ancak: arkadaşlara anlatırken şarabı kendisinin çaldığını söylemesi. Partnerinin suç ortağı olsa da şarabı kendisi çalmadı aslında. Fakat muhtemel ki kendisini partnerinden alacaklı gibi görüyordu Signe. Partneri birlikte yarattıkları hikayeleri, onun rolünü kırparak etrafa anlatıp tüm ilgiyi haksızca kendisinde toplamıştı şimdiye dek. Şimdiyse şarabı Signe çaldı dese, ondan çaldığı ilgi borcunu ödemiş sayacaktı belki de onu…
Thomas ise bunun için restorandayken söz verdiyse de bu sözü tutmadı. O şarabı alıp kaçması için birlikte bir oyun kurmuşlardı. Ancak Thomas arkadaşlarına, söz verdiği gibi şarabı onun çaldığını söylemek bir yana, kız arkadaşının bu şarap çalma işindeki rolünü iyice yok ederek anlattı hikayeyi. Bunu dinlerken insanların eğlenip güldüğü sahnede, Signe’yi oldukça içerlemiş bakışlarla görüyoruz. Hatta ayırt etmek biraz zor da olmuş olabilir biz izleyenler için: Orada Thomas tüm ilgiyi topladı diye mi memnuniyetsizdi Signe, yoksa sözünü tutmadı ve kendisini hikayeden tümüyle dışladı diye mi?

Bu soru önemli de esasında. Çünkü film izleyenlere ikisinin arasında güçlü bir rekabet varmış gibi gösteriyor. Bizler sıkça birinin, diğerine yönelen ilgiyi baltalamaya çalıştığını izliyoruz. Görünürde, Thomas da Signe de diğer insanların ilgisini çekmek için birbirleriyle yarışıyorlar. Arkadaşlarıyla kafede otururlarken Thomas, Signe ile ilgili konuşulurken bunu bölerek kendi sergisini büyük bir iştahla anlatmaya başlıyor. Signe de köpek tarafından ısırılan kadını kurtarması hikayesini anlatmayı iki haftadır sürdürüyor bu esnada. Ancak ilgiyi yakalayabilmişken bırakmak istemiyor; doyabileceği kadar doyurmak istiyor aç kalmış bu yanını… Bundan sıkılmış olabilir ki Thomas Signe’yi bölerek spotları üzerine çekiyor. Ve Signe de bunun üzerine Thomas’ın çalışmalarını ve onun sergi açacağı galeriyi küçümseyerek öfkesini göstermiş oluyor…
Sosyal grupların içinde buradaki gibi birbirlerinin anlattıklarını değersizleştirdiklerini, birbirlerini küçük düşürdüklerini birkaç yerde daha izliyoruz. Bu yaklaşımlarını aralarındaki bir tür ilgi yarışı olarak okumak elbette mümkün. Thomas’ın sergisi sonrasındaki yemek davetinde de bu rekabeti görüyoruz. Signe bir yiyecek alerjisi olduğunu söyleyip bir süre için de olsa dikkatleri üzerinde topluyor. Sonrasında Thomas çalışmaları ile ilgili insanlara kendisini anlatırken ve herkes onu dinlerken de öksürmeye başlayıp, sözde bir alerji atağı geçiriyor ve böylelikle ilgiyi yeniden kendi üzerinde topluyor. Yiyecek alerjisi varmış gibi yapışı biz izleyicileri şaşırtmıyor pek, ama ilgimizi çekiyor. Masadakilerin de ilgisini çekiyor ve onları endişelendiriyor bu durum… Bir tek kişi var ilgisini üzerine alamadığı, o da Thomas. Thomas Signe’nin alerjisi olmadığını, bu yaptıklarının bir gösteriden ibaret olduğunu düşündüğünden, yalnızca kesintiye uğramadan kendisini anlatmaya devam etmenin derdinde… Onun ilgi görme çabalarına bir tür tolerans geliştirmiş gibi görünüyor. Signe dozu artırıyor böyle olunca, ama Thomas üzerinde yeterince etkili olamıyor…

Köpek saldırısına uğrayan kişiyi kurtarmasıyla aldığı ilgiden memnuniyetini görmüştük Signe’nin. Ardından kendisini sokakta bir köpeğe ısırtmaya çalıştığını da görmüştük. Yavaş yavaş, bedeli kendisine zarar gelmesi olacak yolları da denemeye gönüllü olduğunu anlıyoruz. Signe yaptığı ilk yardım ile bir kadını belki de ölümden döndürmüş ve bunun üzerine takdir toplamıştı esasında. Onun tıkandığı yer daha temel olan başlı başına görülmek konusuyla ilgili olmasa, sonrasında ilgiyi yine böyle onay göreceği yollar üzerinden de çekmeye çalışabilirdi.
Ancak onun yoksunluğu henüz takdir toplamak, toplumda kabul görmek vs. değil de temel olarak görülmek olduğu için, başvurduğu yolların da yeniden öyle takdir edileceği yollar olmasına bakmıyor, gelişigüzel ilerliyor. Acınacağı bir duruma da sokabiliyor kendisini, onun için kaygılanılacak bir duruma da sokabiliyor, onunla gurur duyulacak bir yola da. Tüm bunlar onun için ikincil kalıyor ve birbirlerinden farklarının hiçbir önemi olmuyor. Sadece ama sadece görülmek, fark edilmek, ilgi duyulmak istiyor. Hiçbir katmanı olmaksızın. O henüz ilk olarak görülmekle, dünyada bir şekilde yer edinmekle, var oluşunu göstermekle meşgul. Bu da onun herhangi bir yöntemi kullanabilmesini sağlıyor bu yolda. İsterse köpek tarafından ısırılmak olsun, isterse sözde yemek alerjisinden neredeyse bayılmak olsun, isterse birisinin hayatını kurtarmak olsun, önemli değil onun için. Yeter ki insanlar o an onu konuşsun, ona odaklansınlar. Ona baksınlar. Bu derece temel bir yerde ihtiyacı. Ama maalesef ki ilgilenilmek adına seçtiği yollar onu o dünyada, insanların arasında var olmaya çalışırken tam tersine, bir yok oluşa götürüyor. Hem hayatını tehlikeye atıyor, hem de arkadaşları tarafından git gide sevilmiyor ve erkek arkadaşı tarafından da anlaşılamıyor.
Anlaşılmadıkça, yok sayıldıkça çabalarının dozunu daha da ileri götüren Signe, internette denk geldiği, cilt üzerinde görünür yan etkilere sahip Lidexol isimli ilacı edinip kullanmaya başlıyor. Yan etkiler ortaya çıktığında gittiği doktora ise cildini göstermek istemiyor da, yalnızca onun kendisiyle konuşmasını talep ediyor. Aslında bu sahne ve birazdan bahsedeceğim bir sahne daha oldukça önemli. Şöyle ki, film boyunca ilgi açlığını doyurmaya aşırı miktarlarda çabalamış olan Signe bu çabayı öyle yanlış yerlerde israf etmekte ki, açlığını doyurmaya en çok yaklaştığı yer ancak, yalnızca bir konuşma talep ettiği bu doktor odası olabiliyor. Gerçekten konuşmaya ihtiyacı var, haklı, ama onun hastalığını iyileştirecek doğru doktor, bu kişi maalesef ki değil.

Bir diğeri de, onun bilgisayarlı tomografi raporunu diğer bir doktora yorumlattığı sahne. Sonradan onun hayali olduğunu anladığımız kısımlardan biri bu. Bu doktor onun çok yalan söylediğini, berbat bir kişiliği olduğunu, partilerdeki en havalı kişi olmadığını ve mizah anlayışının hiç de iyi olmadığını söylüyor… Bir ruh sağlığı uzmanıyla böyle yargılanmayacaktı ama evet, kendisi, iç dünyası ele alınacaktı. Nasıl bir kişiliği olduğu, bunun kendi hayat hikayesindeki kökenleri, söylediği yalanların ona ihtiyaçlarını sağlayıp sağlamadığı, daha iyi yolların neler olabileceği, yaptıklarının çevresindekilerde nasıl bir etki bırakıyor olabileceği, mizah anlayışı gibi güçlü yönleri ve çok daha fazlası iki kişilik bir işbirliği içinde çalışılabilecekti. O bu gündüz düşünde bir tomografiye giriyor ama iç organları değil de absürt bir yerden de olsa ruhsal iç dünyası raporlanıyor, ne kadar da anlamlı.

Bu hastane süreci sonrasında onun cildinin kalıcı olarak hasar almasını ve Signe’nin de bu tanısız sözde hastalığı üzerinden ünlenmeye çalıştığını görüyoruz yine hayallerinde. Ünlü bir model olabilmek, kitap yazmak ya da en azından gazeteye çıkmayı arzuluyor.
Son olarak, Thomas ve Signe arasındaki o rekabet gibi görünen sabotajları, Signe’nin açısından alternatif olarak şöyle de okuyabiliriz: O aslında herkesin ilgi odağı olmaya çalışıyor gibi görünse de en başta partneri Thomas tarafından görülmemekten ötürü fazlasıyla içerliyor. Bunu filmde çok fazla yerde görüyoruz: Şarabın çalınması hikayesini anlatırken onun için Thomas, “orada sadece oturuyordu” deyiverdi. Ondan öylesine kopuk ki Signe eve kanlar içinde geldiğinde dönüp ona yüzünü çevirmediği için bunu bir süre hiç fark etmedi bile… Sergisi esnasında Thomas o kadar başkalarının ilgisiyle sarhoş olmuştu ki Signe ona tekrar tekrar seslenirken kendisini duyuramıyordu. Orada ve sonrasındaki yemek davetinde Signe git gide Thomas’ın yanında silikleşti ve kayboldu. Kimseyle muhabbet edebiliyor değildi. Yok gibiydi. Kendi kendisinin sorumluluğunu alıp kendisini var edebilirdi orada; ancak belli ki silikleşmesinde, Thomas’ın da kendisini yanında partneri olarak değil de bir nesne gibi gezdirmesinin bir payı vardı. Birçok insan ondan bir sevgili olarak hiç haberdar olmadığı için, ona Thomas’ın kız kardeşi olarak seslendiler. Ayrıca Thomas herkese sanatçı olmanın nasıl da yalnız bir süreç olduğundan, kendi sırtını kendi sıvazlamasından, kendini neşelendirmeyi öğrendiğinden, bunu başka kimsenin bir sanatçı için yapmayacağından söz ediyordu ve biz eş zamanlı olarak Signe’nin zihninde, tüm bunlar için sevgilisinin yanında olduğu anıları izliyorduk. Tüm bunların can acısını yemek davetinde sevgilisine yönelen ilgiyi keskin şekilde baltalayarak çıkardı maalesef. Öfkesini başka bir yoldan, daha direkt olarak partnerine göstermesi ya ilişki için ya da en azından kendisi için, iyi sonuçlar getirebilirdi. Fakat o öfkesini, acısını böyle bir rol yaparak, herkesi endişelendirerek, sevgilisinin konuşmasını sabote ederek çıkarmış oldu.

İlacı kullanmaya başlamasının ardındansa yolda yürürken dahi uyukladığını görüyoruz. Masada karşılıklı otururlarken Signe’nin uykulu bir halde olduğunu, Thomas’ın onu masaya telefonunu vurarak uyandırdığını, ve ona ne olduğunu hiç sormadan, merak etmeden bir derginin kendisine ulaştığının haberini verdiğini görüyoruz. Yalnızca bu sahne bile ilişkilerinin dinamiklerine dair çokça fikir veriyor elbette. Ya da yaraları çıkmaya başladıktan sonra doktora gittiğinde kendisine eşlik etmiyor Thomas. Signe’nin kendisini var etmeye çalıştığını belirtmiştim önceden. Ancak bunu ilk olarak ilişkisinde yapmaya çalıştığını, kendisine diğer herkesten önce Thomas ile partnerliği içinde bir yer edinmeye çalıştığını da görebiliriz bu filmde. Tabi hastaneye yatışı sonrası kısaca anne ve babasını da filmde gördükten sonra şunu tahmin etmek makul görünüyor. Signe önce geçmişte, bakım verenleriyle ilişkisinde çabaladı bir birey olarak var olmaya. Orada çözülememiş meseleler partneriyle ilişkisinde kendisini göstermeye devam ediyor şimdi.
Bu çözüm çabasında, bir kısır döngüde sıkışmak da söz konusu. Signe ilgiyi o kadar az ya da geç alıyor ki, aldığında hiç bırakmamak istiyor, bu yüzden de kendiyle ilgili konuları fazlaca uzatıyor ya da yalan söylüyor, veya da etrafını manipüle ediyor. Çevresindekiler bunu sezdikçe kendisine daha da az ilgi duymaya başlıyor. İlgi azaldıkça Signe yaptıklarının dozunu biraz daha artırıyor, bu doz arttıkça çevresindekiler onun tuhaflıkların farkına varıp Signe’ye iyice sempati duyamaz noktalara geliyorlar… Bu döngünün kırılması onun insan ilişkileri içinde anlamlı ve doygun hissetmesini sağlayabilirdi ancak filmde bunu göremiyoruz.
Comments